Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

zarar çekmek

  • 1 zarar

    zarar Schaden m, Verlust m;
    zarar çekmek Schaden erleiden;
    zarar etmek Verluste erleiden;
    -e zarar gelmek es entsteht ein Schaden an D;
    zarar getirmek Schaden stiften;
    -den zarar görmek Schaden erleiden durch A, betroffen werden von D;
    zarar verici schädlich;
    -e zarar vermek Schaden zufügen D;
    zarara uğramak Schaden erleiden;
    zararda olmak ÖKON ein Defizit haben;
    -in -e zararı dokunmak jemandem Schaden zufügen;
    -in zararı olmamak v/unp es entsteht kein Schaden;
    zararı yok das schadet nichts, das macht nichts

    Türkçe-Almanca sözlük > zarar

  • 2 zarar

    вред (м) уще́рб (м)
    * * *
    вред, уще́рб, уро́н, убы́ток

    zarar çekmek — понести́ уще́рб

    zararı dokunmak — причиня́ть убы́ток / вред

    onun kimseye zararı dokunmaz — он никому́ не причини́т вреда́

    zarar etmek — понести́ уще́рб / убы́тки, пострада́ть

    zarar gelmek — ви́деть / получа́ть зло / вред от кого

    bizden hiç kimseye zarar gelmez — от нас нет никому́ никако́го вреда́

    zarar görmek — нести́ убы́тки, терпе́ть уще́рб

    ben bu adamdan hiç bir zarar görmedim — я ничего́ плохо́го от э́того челове́ка не ви́дел

    zararda olmak — а) быть в убы́тке; б) пережива́ть тру́дные времена́ ( в торговле)

    zararı olmamak — не причиня́ть вреда́

    zarara sokmak — наноси́ть уще́рб

    zarara uğramak — нести́ убы́тки / уще́рб

    zarar vermek — причиня́ть вред / уще́рб, вреди́ть

    don ekinlere zarar verir — за́морозки вредя́т посе́вам

    zararı yok! — не беда́!, пустяки́!, нева́жно!

    ••

    zarardan korkan kâr etmezпосл. кто бои́тся убы́тка, тот при́были не получа́ет; ≈ волко́в боя́ться - в лес не ходи́ть

    Türkçe-rusça sözlük > zarar

  • 3 страдать

    несов.; сов. - пострада́ть
    1) тк. несов. mustarip olmak

    боле́знь, кото́рой он страда́ет — mustarip / müptela olduğu hastalık

    морско́й боле́знью она́ не страда́ет — onu deniz tutmaz

    2) тк. несов. çekmek

    страда́ть от головно́й бо́ли — baş ağrısından çekmek

    3) acı çekmek, çekmek

    страда́ть от гнёта монопо́лий — tekellerin baskısından acı çekmek

    4) sıkıntı / eziyet / çile çekmek
    5) zarar görmek; hasar görmek; hasara uğramak

    посе́вы пострада́ли от гра́да — ekinler doludan zarar gördü

    го́род пострада́л от урага́на — şehir kasırgadan hasar gördü

    Русско-турецкий словарь > страдать

  • 4 suffer

    v. acı çekmek, çekmek, zarar görmek, katlanmak, cezasını çekmek, acısını çekmek, kıvranmak, zayiat vermek, izin vermek, göz yummak
    * * *
    sıkıntı çek
    * * *
    1) (to undergo, endure or bear pain, misery etc: He suffered terrible pain from his injuries; The crash killed him instantly - he didn't suffer at all; I'll make you suffer for this insolence.) çekmek
    2) (to undergo or experience: The army suffered enormous losses.) uğramak, başına gelmek
    3) (to be neglected: I like to see you enjoying yourself, but you mustn't let your work suffer.) olumsuz etkilemek, zarar görmek
    4) ((with from) to have or to have often (a particular illness etc): She suffers from stomach-aches.) çekmek

    English-Turkish dictionary > suffer

  • 5 списывать

    несов.; сов. - списа́ть

    стихи́ он списа́л из журна́ла — şiiri bir dergiden (kağıda) çekmişti

    2) kopyasını çıkarmak / yapmak

    списа́ть ко́пию с карти́ны — tablonun kopyasını çıkarmak

    3) kopya çekmek / yapmak

    спи́сывать на экза́менах — sınavlarda kopya çekmek

    дава́ть спи́сывать — kopya vermek

    э́тот портре́т спи́сан с одного́ рыбака́ — bu portrenin modeli bir balıkçıydı

    э́ти сто рубле́й спи́саны — bu yüz ruble zarar hanesine geçirildi

    Русско-турецкий словарь > списывать

  • 6 терпеть

    dayanmak,
    katlanmak,
    tahammül etmek; sabretmek; dayanmak; hazmetmek
    * * *
    1) dayanmak, katlanmak, tahammül etmek; sabretmek; dişini sıkmak

    терпе́ть го́лод и лише́ния — açlığa ve yoksunluklara katlanmak

    как он то́лько те́рпит таку́ю боль? — bu ağrıya / acıya nasıl dayanabiliyor?

    он терпе́л-терпе́л да и... — sabretti etti de...

    терпи́! — sık dişini!

    2) çekmek; dayanmak; kaldırmak; hazmetmek

    не терпе́ть шу́ток — şaka kaldıramamak

    он не те́рпит кри́тики — eleştiri kaldırmaz

    сосе́ди не те́рпят друг дру́га — komşular birbirini çekemiyorlar

    мо́жно ли терпе́ть та́ку́ю несправедли́вость? — bu haksızlığa dayanılır mı hiç?

    э́то де́ло не те́рпит хала́тности — bu işin ihmale tahammülü yoktur

    3) çekmek; uğramak

    терпе́ть нужду́ — zaruret / darlık çekmek

    терпе́ть круше́ние — kazaya uğramak

    терпе́ть убы́тки — zarar etmek

    ••

    вре́мя не те́рпит — zamanın beklemeye tahammülü yoktur

    де́ло не те́рпит отлага́тельства — см. отлагательство

    Русско-турецкий словарь > терпеть

  • 7 нести

    I
    1) taşımak; getirmek ( приносить); götürmek ( уносить)
    2) перен. götürmek; getirmek

    нести́ созна́ние в ма́ссы — yığınlara bilinç götürmek

    нести́ с собо́й опа́сность войны́ — savaş tehlikesini beraber getirmek

    3) (мчать, гнать) hızla götürmek; (hızla) sürüklemek; başı zaptolunmamak ( о лошади)

    ло́дку несло́ к бе́регу — kayık kıyıya (doğru) sürükleniyordu

    4) безл., разг. kokusu gelmek; ağzı... kokmak

    несло́ за́пахом ры́бы — balık kokusu geliyordu

    от него́ несёт чесноко́м — ağrı sarımsak kokuyor

    5) безл., перен. burcu burcu... kokmak

    от э́той тео́рии несёт идеали́змом — bu teori burcu burcu idealizm kokuyor

    нести́ обя́занности — görevini yapmak

    нести́ карау́л — nöbet beklemek

    7) görmek; çekmek

    нести́ убы́тки — zarar etmek

    нести́ поте́ри — kayıplar vermek; kayıplara uğramak

    8) разг.

    нести́ вздор / чепуху́ — saçmalamak

    её так и несло́! — kadın açtı ağzını, yumdu gözünü!

    II несов.; сов. - снести́, в соч.

    нести́ я́йца — yumurtlamak

    Русско-турецкий словарь > нести

  • 8 auf

    auf [aʊf]
    1) ( oben darauf) üstünde, üzerinde;
    \auf dem Tisch masanın üstünde;
    \auf dem Boden yerde;
    ich habe es \auf einem Bild gesehen ben onu bir resimde gördüm
    \auf Zypern Kıbrıs'ta;
    \auf der Straße yolda, sokakta;
    \auf der Karte/Welt haritada/dünyada;
    \auf dem Markt pazarda; comm piyasada
    3) ( drinnen) -de;
    \auf der Bank/der Post/dem Polizeirevier bankada/postada [o postanede] /karakolda;
    \auf dem Land(e) karada;
    \auf meinem Konto hesabımda
    4) ( während) iken;
    \auf Reisen yolculuk yaparken;
    \auf der Flucht kaçarken;
    \auf der Geburtstagsfeier yaş günü partisinde
    II präp
    1) etw \auf etw legen ( stellen) bir şeyi bir şeyin üzerine koymak;
    etw \auf einen Zettel schreiben bir şeyi bir kâğıda yazmak;
    \auf einen Berg steigen bir dağa çıkmak;
    sie setzte sich \auf die Bank banka oturdu
    sich \auf den Boden setzen yere oturmak
    2) ( hin zu)
    sich \auf den Weg machen yola koyulmak;
    ich muss noch \auf die Post daha postaneye gitmem gerekiyor;
    \auf die Erde fallen yere [o yeryüzüne] düşmek;
    \aufs Land ziehen karaya çekmek;
    er kam \auf mich zu bana doğru geldi
    3) ( zeitlich)
    \auf einmal birdenbire;
    Heiligabend fällt \auf einen Dienstag Noel arifesi bir salıya rastlıyor;
    \auf lange Sicht uzun vadede;
    die Sitzung wurde \auf morgen verschoben oturum yarına [o ertesi güne] ertelendi;
    \aufs Neue! haydi yeni baştan!;
    \auf jeden Fall her hâlde, kesinlikle;
    \auf keinen Fall hiç mi hiç, kesinlikle, katiyen
    \auf diese Weise böylece, bu biçimde [o şekilde];
    \auf Kredit kaufen ( fam) veresiye almak;
    \auf gut Glück şansına;
    \auf DeutschRR Almancada
    5) ( infolge)
    \auf seinen Rat ( hin) öğüdü üzerine;
    \auf Anfrage başvuru üzerine;
    \auf Grund dessen nedeniyle, dolayısıyla
    6) (im Hinblick \auf)
    \auf Kosten von...... hesabına;
    \auf dein Wohl! şerefine!;
    \auf eigene Gefahr zarar ve ziyanı kendisine ait olmak üzere
    \auf der Geige spielen keman çalmak;
    EinflussRR \auf jdn haben birine sözü geçmek
    1) ( hinauf)
    \auf und ab bir aşağı bir yukarı;
    er ist \auf und davon ( fam) toz oldu, tüydü, kirişi kırdı
    2) ( fam) ( wach) uyanık; ( nicht im Bett) yatmamış;
    \auf sein yatmamış [o uyanık] olmak
    3) ( fam) ( offen, geöffnet) açık;
    Fenster \auf! pencereyi aç!
    von klein \auf çocukluğundan beri
    IV interj;
    \auf! kalk!; (los!) haydi! [o hadi!];
    \auf geht's! marş marş!

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > auf

См. также в других словарях:

  • zarar çekmek — zarara uğramak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zarar — is., Ar. żarar Bir şeyin, bir olayın yol açtığı çıkar kaybı veya olumsuz, kötü sonuç, dokunca, ziyan, mazarrat Aldığı günlerde iyi para getiren oteli zararla kapatmaya başlamışlar. M. Ş. Esendal Birleşik Sözler akıllara zarar akla zarar manevi… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • pimini çekmek — başkasına zarar verecek kötü bir olayı başlatmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dilinin cezasını (veya belasını) çekmek (veya bulmak) — ölçüsüz, düşüncesiz konuşma yüzünden zarar görmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • cereme — is., esk., Ar. cerīme Başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zarar Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ceremesini çekmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dayanmak — e 1) Bir yere yaslanmak, kendini dayamak Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor. M. Ş. Esendal 2) nsz Kullanılışı uzun sürmek, dayanıklı olmak Bu kumaş çok dayandı. 3) Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ya — 1. ünl., Ar. yā 1) Ey, hey anlamlarında bir seslenme sözü Yürü ya mübarek! 2) e. Evet Birleşik Sözler yalelli Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ya Allah …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»